28 Ocak 2010 Perşembe

18 aydır..

Öyle bilemiyorum ki nasıl anlatsam..

Bugünleri anlatsam.



Kameranın açılırken çıkarttığı lirilink sesine dönüp bakmasa, elimden alıp çekmek için deli olma da çekebilsem..

Merakını, heyecanını, öfkesini, sevincini..

Bize bulaştırmak için çoğalttığı coşkusunu..

İştahını :)


Her yeni kelimesini, cümle kurma girişimlerini, herşeyin sonuna -nande ekleyişini (?!?)..

Uyuyalım artık deyince bana gözlerimi kapattırışını..

Aydede gitti diye ağlayışını, seninle saklambaç oynuyor oğlum deyince sevinçle saklanmaya çalışmasını..




Uçaklara el sallayıp öpücük atışını..

Beni gıdıklamasını..

Babasının sazları ile kurduğu arkadaşlıkları..



Babasıyla, benimle değil, illaki babasıyla atçılık oynayışını..

Arkadaşlarının isimlerini sayışını..



Halini, tavrını, hiç bana benzemeyen yanlarını..

Lülelerini..

Alet çantasını ve kurduğu oyunları..



"Caminn" diye boynuma sarılışını..

18 aydır içine düştüğüm aşkı..

26 Ocak 2010 Salı

Oyunun Evreleri/ PSİKOLOG BİLDİRİR..

Oyun, çocuğa hiç kimsenin aktaramayacağı hayat bilgisini ,kendi deneyimleriyle öğrenmesinin en güzel yoludur özetle ve temelde.



Çocukların yaşlarına ve gelişim düzeylerine göre farklılıklar gösteren oyun evreleri birçok araştırıcı tarafından incelenmiş ve farklı şekillerde açıklanmış zamanında. Bu araştırıcılardan Mildred Parten (1932), oyunu çocuğun gelişimindeki sosyal yönü ile incelemeyi tercih etmiş; Piaget (1962) zihinsel gelişim yönünü incelemiş.



I. Parten’in Sosyal Oyun Sınıflandırmasına Göre..


Parten’in sosyal oyun sınıflandırmasına göre oyun, ilkel sosyal davranışlardan işbirlikçi sosyal davranışlara doğru bir gelişim göstermekte. Ve oyun Parten tarafından 5 aşamada ele alınır:



a- Tek Başına Oyun:

Bu dönemin başlangıcında çocuk öncelikle kendi uzuvlarıyla ve birkaç aylık olunca da çevresindeki uyarıcılarla ilgilenmeye başlar. Nesnelerin renkleri, sesleri ve hareketleri çocuğun oyunudur. Daha sonra diğer kişilerle sosyal etkileşimi olmadan, oyuncaklarıyla yalnız başına oynar. Grup aktivitelerinde arkadaşlarına katılmaz, çevresindeki çocukların oyunundan etkilenmez ve bağımsız davranır. Bu dönemin en belirgin özelliği, çocuğun çevresindeki hiçbir şeyden etkilenmeden oyununa devam etmesidir.



b- Oyunu İzleme:

Bu dönemde çocuk diğer çocuklarla her hangi bir ilişki kurmaksızın, sadece onların oyunlarını izler veya oyuna katılmadan onların davranışları hakkında sorular sorabilir. Bu oyun aşaması tek başına oyun aşamasından çocuğun diğerlerinin oyunuyla ilgilenmesi ile ayırt edilebilinir.



c- Paralel Oyun:

Bu dönemde, çocuklar aynı ortamda oynarlar, aynı oyuncakları kullanırlar, ama birlikte oynamazlar ve birbirlerinden bağımsız oyunlarını sürdürürler. Biraraya geldiklerinde görülür ki aslında beraber oynamıyorlardır. 15- 24 ay yaş aralığında iki çocuk aynı odada oyun oynamaları için biraraya getirildiklerinde birlikte oynamakla fazla ilgilenmemektedirler. Ama onlarla beraber zaman geçirdiğinizde birinin aldığı oyuncağı diğerinin uzanarak onun elinden almaya çalışması dikkat çeker. Birinin çıkardığı sesi diğeri hızlıca taklit edebilir.
İşte bu “paralel oyun” a örnektir. Birbirinden açıkça etkilenen büyük çocuklardan farklı olarak bu yaş aralığındaki çocuklar paralel oyun oynarlar. Birbirlerinden bağımsız oynar bir görüntü sergilerler ama aynı anda birbirlerinin davranışlarını gözlemlemektedirler. Paralel oyun çoğu kez aile haricinde sosyal ilişki kurmanın ilk adımıdır. Çocuklarımızın ilk arkadaşları paralel oyun arkadaşlarıdır.




d- Birlikte Oyun:

Çocuklar bir arada grup şeklinde ve birbirleriyle etkileşim halindedirler. Birbirlerinin fikirlerinden yararlanabilirler, oyun materyalleri alış verişi yapabilirler. Çocukların her biri kendi oyununa devam eder ama aynı oyunu oynamamaktadırlar.



e- Kooperatif Oyun:

İşbirliğine dayanan bu oyunda, amaç beraberce belirli bir sonuca ulaşmaktır ve oyun bu amaç göz önünde bulundurularak planlanmıştır. Bu dönemde çocuklar arasında gerçek bir sosyal etkileşim vardır ve çocuklar oyunun amacına ulaşmak üzere örgütlenmişlerdir. Ayrıca, oyun malzemeleri de bu amaca uygun olarak paylaşılır.



II. Piaget’nin Oyun Sınıflandırmasına Göre..

Piaget (1962), çocukların oyunlarını, zihinsel gelişime paralel olarak 3 aşamada açıklamıştır.




a- Alıştırmalı Oyun (İşlevsel oyun- Duyu motor dönem):

0–2 yaş döneminde çocuklar bedenlerini ve çevrelerini öğrenme ve tanıma aşamasındadırlar. Bu dönemde bakma, emme, ellerini açıp kapama gibi temel motor becerilerin tekrarlanması çocuğun doyum sağlamasına ve bu hareketleri yinelemesine sebep olur ve bu hareketler çocuk için oyuna dönüşebilir. Piaget’in bu dönemde işlevsel oyun olarak tanımladığı oyun, çocuğun bedenini, nesneleri ve bunların fonksiyonlarını öğrenerek tekrarlaması ve bunu oyun haline getirmesidir. Bu dönemde, çocuk çevresindeki objeleri idare etmeyi ve bedenini yönetmeyi öğrenir ve daha sonra da bu hareketleri tekrarlayarak oyun oynar. Kaşığı bir yere vurduğunda ses çıkardığını duyan çocuk, bu sesi tekrar duymak için kaşığı çeşitli eşyalara vurabilir ve çıkardığı sesleri tekrarlayarak ses oyunları yapabilir.



b- Sembolik Oyun (Taklit simgesel oyun ):

2–12 yaşlar arasını kapsayan bu dönemde çocuk, çevresinde yaşadığı olayları, kişileri, nesneleri ve hayvanları taklit etmeye başlar. Çocuk, oyunda gerçek model olmaksızın bir kaptan yalancıktan su içebilir veya at gibi davranabilir. Bu aşamanın başlangıcında çocuk, oyununda banyo yapmak, giyinmek, yemek yemek, oynamak gibi insan yaşamı için önemli olayları yaşamaya başlar. Bu olayları taklit ederken, onun olayları anlayışı, algılayışı farklılaşır, gelişir ve tamamlanabilir. Bu dönemin sonuna doğru, çocuğun oyunu gerçeğe daha uygun olmakta ve işbölümüne daha fazla dayanmaktadır. 7–8 yaşlarından sonra ise, oyunun gerçeklere uygun oynanması, onun kurallarının ve amaçlarının daha önceden detaylı olarak belirlenmesine sebep olmaktadır.




c- Kurallı Oyun:

Piaget’e göre bu oyun şekli 12 yaşından sonra yani somut işlemler aşamasından sonra ortaya çıkmaktadır. Çocuk oyunda artık daha mantıklı, daha sosyaldir ve zihninde gerçekler daha da kesinleşmiştir. Ayrıca egosantrizm ve fantezi (hayal-imge) oyunlar azalmış ve oyun belirli kurallara bağlanmıştır. Bu dönemde genellikle, kesin ve bazen de karmaşık kuralları olan oyunlar oynanır. Örneğin; saklambaç, sek sek oyunu veya organize spor oyunları gibi beceri oyunları ve satranç, dama gibi zekâ oyunları bu dönemin en popüler oyunları arasındadır. Bu dönemin çocuk oyunları, beceri, zekâ ve hepsinden de öte kural bilgisi gerektirmektedir. Bu oyunlara “yapısal oyunlar” da denilir ve oyunun temel kurallarını bilmeyen veya uymayan çocuklar ya cezalandırılır ya da bir daha oyuna kabul edilmezler.



Kaynak:
http://www.jaskids.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=19

Budur, ve şudur:

adanaoyungrubu@yahoo.com

23 Ocak 2010 Cumartesi

Durum Bildirir/ Oyun Grubu

Oğluma bana yaşattığı bir güzellik için daha teşekkür etmenin vakti geldi geçiyor..

Adana' da ki yalnızlığımızın büyürken Rüzgar' ın da yalnızlığı haline gelmesi beni çok düşündürüyordu,açıkçası korkutuyordu da..


Yaklaşık 11 aylık idi onun için ilk oyun grubunu kurduğumda..Ama Adana yazın boşalan bir şehir olduğundan bir baktık ki dağılmış grubumuz..

Sonra yazın Rüzgar büyüdü, benim Montessori aşkım da ona paralel büyüdü ama bu arada Waldorf la da flört etmeye başlamıştım çoktan, derken alternatif eğitim sevdam başıma vurdu ve ilhamım oldu..

Başladık yakın zamanda..

Şimdi benim 10 tane daha çocuğum var, Rüzgar' ın 10 yeni arkadaşı..İlk partimizi bile yaptık, adına da "Hoşgeldin 2010, Oyunlar mı Getirdin" dedik..

Uzun lafın kısası:




















19 Ocak 2010 Salı

Çişşş

Şimdiii..

Ben okuyan okuyan ama sonra da ı-ıh benböyleyapmayacağımdiyengillerden Iraz..Yıllarca okudum durdum..

Üniversitede okudum anal dönemde tuvalet eğitimi...

Sonra iş gereği okudum..Enürezis, enkoprezis..

Doğurdum,yüzlerce makale, onlarca kitap okudum..

En sonunda Rüzgar' ı okudum, hımmm, ikna oldum..

Şimdi..Tıpkı benim, ve senin ve herkesin hissettiği üzere kapalı kapı ruhu gıdıklar, aç onu der iç ses, aç ki gör, gör ki bil, bil ki korkma..Rüzgar için ise; aa kapı kapalı, babaaa, anneee, tak tak tak, aç aç aç, hıh açtım, hı bu muydu, hadi by bye, demektir kapalı kapı..Bundan sebep, bizim evde kapılar kapanmaz..

Diğer tüm kapılar gibi banyo kapısı da açıktı bunca zamandır..Rüzgar emekleyebildiği dönemden bu yana "bu evin her odası benim, gönlümce gezerim" diyerek yaşadığı için banyodaki klozetin kullanımına da şahit olmuştur sıkça. Yaklaşık 10 aylıkken 5 ytl gibi kıytırık bir rakama İkea' dan edindiğimiz ve kırmızısına bayıldığımız oturak banyoda baş köşeyi almıştır bu süreçte..Biz klozeti kullanırken o da oturağına oturmuştur üstünde başında ne varsa onunla, tabiki sadece canının istediği durumlarda. Bu arada klozeti kullanan hiç durmadan konuşmuştur onunla, "çişimi yapıyorum, tuvalet kağıdını alıyorum, sifonu çekiyorum, by bye" gibi kısa cümlelerle..Olayı mümkün olduğunca net aktarıp kapanışı da sifon ve by bye la yapınca eğlenmeye bile başlamıştır Rüzgar..



15 ay civarı bir gün Rüzgar bezini gösterip çişşş demeye başlayarak bizi şaşırtmıştır, hadi canım diye bezini kontrol eden anne baba bir öbek "dışkı" ile karşılaşınca Rüzgar' ı bolca tebrik edip haber verdiği için teşekkür ederek teşvik etmişlerdir. Derken Rüzgar kendi de şaşırmış, bu haber verme işinin çok eğlenceli olduğunu da karar vermiş ve tüm "pırt" lar "cırt" lar "çiş" ler ve "kaka" lar tarafımıza büyük bir coşkuyla duyurulmaya başlanmıştır.



Buna çok sevinen anne ve baba, "aaa süper, hadi o zaman klozete adaptörü zamanı, olmadı oturak" diye Rüzgar' ın bezini çıkarıp banyoya götürdüklerinde asıl şoku yaşamışlardır..Evet Rüzgar icraatı haber vermekte ama icra ediş stilinden vazgeçmek istememektedir. Bezine yapmaya devam etmekte kararlıdır. Klozete oturmak ona kesin olarak korku vermektedir. Oturak ise daha kabul edilebilir olmakla beraber çıplak oturmak şiddetle karşı konulması gereken bir fikirdir ona göre.




Bunu gören anne baba sessizce izlemektedirler kendisini. Sık olmayan aralıklarla- haftada 1 gibi- deneme yapmakta ama hala hazır olmadığını görüp hiç ısrarcı olmamaktadırlar. Bu arada yanlış alarmlardan bunalınca "pırt" diye temsili bir sesi kavraması sağlanmıştır Rüzgar' ın, hani "kaka" ve "çişş" in dışında bir de "pırt" olduğu öğretilmiştir ona ve de kendisini en çok güldüren icraatı bu "pırt" lardır..

Tuvalet eğitimi denen kavramla ilgili bilimsel bir yazı fırınımdadır, yakında servis edilecektir..

Rüzgar çıplaklığa nasıl alışacaktır (???), bebekler ve çocuklar kakalarını nasıl vücutlarının bir parçası olarak algılamaktadır, doğru zaman nedir ve nasıl anlaşılır cevaplarını içeren bir yazı olacaktır bu..

Bu bir durum bildirir yazıdır; giriş, gelişme, sonuç, öneri, vs. içermemektedir ve her türlü öneriye açıktır..

13 Ocak 2010 Çarşamba

psikolojik


1.

Filler daha yavruyken, kalın bir zincirle bacağından bir direğe bağlanır.

Önceleri hayvan kaçmaya çalışır ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne zinciri koparabilir ne de direği yerinden oynatabilir.

Fil yavrusu ayağında zincirle büyür ve kaçamayacağını kabullenir.

Özgürlük kavramını yitirir.

İşte bu noktada ayağındaki zincir çözülür ve yerine konulan ince bir halatla birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanır.

Fil, bu koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalır.

Çünkü hâlâ var olduğunu sandığı zincirini asla kıramayacağına inanır.

Fil büyüyünce ipten kurtarılır.

Ama artık o alanın dışına çıkamayacağını öğrenmiştir.

2.

aziz nesin:
nasıl bittiyse bundan öncekiler
bu da biter.
bite bite
sonunda ben de biterim
olur biter.

demesin diye oğlum, yok zincir falan..

8 Ocak 2010 Cuma

Büyüyorsun.



Bir zaman önce:
Sofrada "aç, aç" diye tutturan Rüzgar' a "açıp" servis yapacak olan anne birşey damlatır tam da Rüzgar' ın emmek için yaklaştığı anda göğsüne!!!Iyk, kusmanın eşiğinden döner Rüzgar, öfkeli bir şekilde "pis pis, tapa, tapa" der ve o gece uykuya geçerken "aç" bile demez.

1 Ocak:
Anne gerekli hazırlığı yapmıştır, aklına gelip tutturukça "aç, aç" diyen Rüzgar' a gerekli geçiş cümleleri kurulur. "Sen artık büyüdün, süt de kalmamış, kalan da pis olmuştu ya" diye.Tabiki Rüzgar bu sefer "aaaççççç" diye tutturur, anne açar, Rüzgar "pis" der kapattırır. Öğlen uykusuna geçişte ikisini birden kontrol eder kapattırır. Akşam uykusunda sadece birine bakar ve kapattırır. 2 kere uyanır. "Aç" der, annesi "Kalmamış süt, ben yanındayım birtanem, hadi uyu" deyince Rüzgar geri uyur. Anne şaşkınlıkla salona koşar. Babaya anlatır. "Hadi bakalım" deyip çekirdek çitlemeye devam ederler. Çay da ne güzel olmuştur o akşam.

2 Ocak:
Rüzgar arada sırada annesine gelir ve "aççç" der, anne "tabiki" der ve açar, Rüzgar "pis, tapaaaa" der. Akşam uyku delisi olduğunda babasına da "aaç" der. Babası da "Tamam oğlum açayım tabi" der ve açar, Rüzgar "memeee, memeee" diye kahkaha atar. Babası "sen de aç oğlum" der. Rüzgar kendi memelerini açar. Evin iki erkeği, memeler fora, "meme memeee" diye bağıra çağıra gülerler. Anne ile uykuya gittiğinde ise yine "aç" der, "pis" der, "tapa" der. Memesiz uyur. Anne "hadi bakalım" der, salona döner, eti vanilya aromalı gofret yerler kocası ile. Rüzgar gece 1 kere uyanır. Babası gidip su verir, hemen uyur.

3 Ocak:
Rüzgar öğlen ve akşam uyurken "açç" demektedir, hemen ardından açınca "pis" deyip kahkaha atarak "tapaaa" demektedir.Bu en az 4 kere olmaktadır. Bu yola çıkarken "ben ona uyacağım" diyen anne her istediğinde açıp kapatmaktadır. Rüzgar bu olayı oyuna çevirmiştir. Anne "bir de oyunu bıraktırmaya mı çalışacağız, allah allah" diye endişe etmektedir. Ve bugün de emmeden uyumuştur. Salonda ise japon çekirdeği çitleme ve "Bu Ezel' in dayısı da abartmış kardeşşş, ne öyle her an anlamları ile atasözleri şeysi yutmuş gibi konuşuyor, baydım yahu" anları yaşanmaktadır. Rüzgar gece 1 kere uyanmış ve su içip yatmıştır.

4 Ocak:
Anne bütün gün çalışmıştır. İşten dönüp öpüşme faslını bitirince "aç" deyip açtırıp "pis" ve "tapa" deyip tapattırmıştır Rüzgar. Uyurken "aç" bile dememiştir. Hatta annesi bir ara "yahu niye bu kadar çabuk vazgeçtin, içim acıyor ama, dün bebeydin bugün ne oldun" demiş, sonra da "e be kadın biraz da elindekiyle mutlu ol" diye susturmuştur iç sesini..Gece bir kere uyanmıştır. Anne zaten tiyatroya gidip Don Giovanni izlemiştir, ne de iyi gelmiştir doğumdan sonra ilk defa arkadaşlarıyla, çocuk oyunu olmayan bir oyuna gitmek.. Dönüşte de kocasının demlediği süper çayı bir paket eti cin in bisküvi formunda olan minicik şahaneleri ile lüpletmiştir. Sonrasında ölü gibi uyumuştur, gece ikilisi yine baba+ su olmuştur.

5 ocak:

Bir önceki günün aynısı.Anne bugün diğer günlerden farklı olarak meyve suyu içip petibör bisküvi yemiştir.

6 ocak:
"Aç" bile demeden uyumuştur. 9 da yatmıştır, 3 te su içip sabaha kadar uyumuştur. Anne her akşam bir kase dolusu çekirdek yiyip "midem bulanıyor" diyerek yatmak konusunda ısrarlıdır.

7 Ocak:
1 kere uyanmıştır, Sabah 5.14. Su içip uyumuştur. Çekirdek diyeceğim, siz anlayın.

8 Ocak:
Oğlum artık emmiyor diyen anne bunu not düşmeliyim diye bloguna koşmuştur.

Sorular ve Cevaplar:

Neden emzirmeyi bıraktınız Iraz Hanım?
Çünkü ben hep 18 ay emzireceğim dedim. 18 ay bir sınırdı benim için, bebeklikten çocukluğa geçiş sınırı. Anlar, dinler ve saygı duyar hale geliş sınırı. Diğer bir sebep ise sosyal hayatta zorluk yaşamaya başlamış olmamdı, olur olmaz aç diye tutturması yani. Bir başka önemli neden ise sütümün neredeyse hiç kalmamış olması, bu sebepten emiş gücünü arttıran oğlumun canımı yakmaya başlamış olması idi. E bir de uyku meselesi var ki, çok bilirim 4-5 kere uyandığımı. Ya da hiç bilmem 1 kere uyanıp su içip saniyeler içinde tekrar uyduğunu.İlla gecede 4-5 kere yapışır hale gelmiştik birbirimize. Ama bu son neden en önemsizi oldu benim için, hep yarar zarar ilişkisi kurdum diyelim özetle biz bu sorunun cevabına..

Sizce Rüzgar için bu nasıl bir geçiş oldu?
Bence süper kolay oldu.Demek ki Rüzgar buna hazırmış. Ama ben son 3 hafta boyunca sen artık bütüdün, süt de kalmadı diye hazırlıyordum onu. Demek ki işe yaramış. Öyle keyifli emiyordu ve öyle oyunlar oynuyordu ki emerken, çok zor olmasından çok korkuyordum. Şimdi aynı oyunları uyku öncesi yan yana uzanarak oynuyoruz. Daha çok sarılıyoruz uyku öncesi.

Zor olsaydı ne yapardınız?
Ertelerdim. Zaten bunun için Rüzgar' ı üzmeye hiç niyetim yoktu. 2 yaşına kadar emzirebilirdim hazır olmasaydı. Bu sebeple de kesin bittiği mesajını vermedim, kendi seçimiymiş gibi yaşattım bu süreci ona, aç dedi açtım kapat dedi kapattım. Ama çok hazırmış!!!

Ne değişti hayatınızda?
Ne zaman uyanır acaba tedirginliğini attım üzerimden, 1 kere uyanacağını biliyorum, hatta birkaç hafta içinde bunun da ortadan kalkacağını düşünüyorum. Onda da babası gidiyor. Beni geceleri unutsun amacımız..Babaya alışır mı alışmaz, nerden bildiğimi bilmiyorum ama babam yanıma gelsin diye zırt pırt uyanmaz.Bunun dışında büyüdü sanki yahu..Anladı artık bittiğini ve sukünetle kabul etti ya, büyümüş işte, daha ne olsun..

Siz nasıl hissediyorsunuz?
Garip..Özledim desem..Ben hazır mıyım buna diye sıkça sordum kendime..Çok keyif aldık ikimiz de bu süreçten, öyle tadını çıkarttık ki, öyle uyuduk sabahlara kadar, ilk altı ay sadece ben besledim oğlumu ek gıdasız, bugüne kadar da hep emerek aştı zorlukları..Aşı oldu emdi rahatladı, düştü emdi, uyandı emdi, özledi emdi..Şimdi kendini kötü hissettiğinde yapabileceğim tek şey sarılmak ve konuşmak..Artık eskisi kadar kolay sakinleşir mi acaba..

Siz akşamları habire yiyor musunuz kuzum?

Evet..evet..

Bitti mi?
Bitti..

Edit: Kimse bize aşure getirmeyecek mi kuzum..

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ev Kazaları

Ben hep dedim ki etrafımdaki herkese "sakin, sakin..."

Ani çıkışlar ve yüksek perdeden uyarılar otuzumdan gün aldığım şu sene içinde bile hızımı keser benim, oğlumun nasıl kesmesin..Oysa hiç kesilmesin hızı, böyle akıp geçsin yıllar, herşeyi bu derece şehvetli bir merakla araştırsın istiyorum ben..

Hem yıllar sonra bir takım mistikler "bir bebeğin saflığı ve doyurulamayan öğrenme arzusu" na ulaşmak için Hindistan' a gidip aç kalmıyor mu..Hazır evde varken bir adet guru, biz onu izleyip sil baştan yapsak hayat bilgimizi dedim hep..

Ta ki oğlum bir yaralı böcüğe dönene kadar..Şöyle ki, burunda bir sıyrık, sağ gözün altında bir morluk, yanakta 3 sıyrık, sağ elin orta parmağında kan oturmuş bir bölge, sol elin işaret parmağında su toplamış bir bölge..Nasılım..Nasıl bakamamışsın sen bu çocuğa mı diyorsunuz..Pek tabi bakıyorum, üstelik adanmış bir şekilde bakıyorum, çalıştığım günler başka hiçbir şey yapmamacasına bakıyorum,çalışmadığım günler en basit işin bile dakikalar hatta bazen saatler almasına aldırmadan herşeye ortak ederek bakıyorum, evimi temizlememeyi, arkadaşlarımla buluşamamayı, bir kitabı 1 ayda bitirememeyi dert etmeyerek bakıyorum..Yani her anne gibi, ne az ne de fazla..Ama işte bahsettiğim merak duygusunu öldürmekten korkarak bakıyorum, engeller koymuyorum, sınırlar çizmiyorum kendi evinde, her deliğe girmesine izin veriyorum özetle..

Ama biraz zorlanıyor bu ara Rüzgar, biz de üzülüyoruz haliyle..Şöyle ki..




Vak' a 1:
İkea' dan basamaklar geldi demiştim ya..Pek de güzel oldu.."Sıcaaak, sıcaaak" diye bağıra bağıra basamağın üstünde yardım ediyordu bana yemek pişirirken..Pek mesut idik..Birgün ben tencereyi aldım ve tezgaha koydum, "ellerine sağlık oğlum" dediğim esnada Rüzgar ocağı "elledi"..Hani şu üstündeki en çok ısınan demir var ya, onu işte..Tencerenin ve içindeki yemeğin sıcak olduğunu bilen Rüzgar onun sıcak olduğunu nereden bilsindi..Yaşadı ve öğrendi..Yaşamadan da öğrenebilir miydi..Pek tabii..Kendime kızdım mı..Hem de nasıl..Rüzgar ağladı mı..Azıcık..Hemen yanımızda musluk olduğu için erken müdahele ile toparladık..Sonuç..Yemek yaparken basamağı istemiyor..Kucağımda yardımcı (!) oluyor..Pek fena yani..Kısa süreceğinden eminim..



Vak' a 2:
Yılbaşından bir önceki hafta bebekli& çocuklu yılbaşı partisi vardı bizde, oyun grubu çocuklarım falan, deli kalabalık gelmeden önceki son hazırlıkları yapıyordum. O esnada banyodaki basamağında babasına yardım eden sevgili oğlum babasının havluya uzandığı anda ona yardım etme derdinden kayıp başını duşakabine ve yarım takla atıp burnunu basamağın kenarına çarpmış!!!Sonuç..Burunda sıyrık..Babasına kızdım mı..Hayır, kıyamam..Rüzgar ağladı mı..Ben kucağıma alınca sustu hemen..Başka bir sonuç var mı..Hayır..Banyodaki basamağın tepesinde bütün bir gün dişlerini fırçalayıp saçlarını tarayabilir..



Vak' a 3:
Bilmiyoruz..Bir baktık ki sağ elin orta parmağında kan oturmuş bir bölge var..Rüzgar ne oldu parmağına diyorum "çappııı" diyor, çarptım demek..Anlamadık..Ağlamadı her ne olduysa..Sonuç yok..Devam..



Vak'a 4:
Çok sevdiği ev yapımı aktivite materyalleri var. Salondaki rafında dururlar, isteyince alır getirir, sıkça tekrarladığımız bir aktivite. Derken bir gün mutfağa onlardan içinde sarı ve kırmızı çubuklar olanlarıyla geldi.Ama birisi kırık!!! Elinde bir bölge hafif sıyrılmış ve kanlı. Tabiki korktuk ve sakince aldık elinden anlatarak. Muhtemelen birbirine vurmaya ve ses çıkarmaya karar verdi ve kırdı birini..Sonuç yok..Kırdı işte..



Vak' a 5:
Geçenlerde sofradayız, doyduğunda yaptığı gibi "bittiii" diye bağırdı..Sonra "indirr" demeye başladı. "Tamam, hemen.." dedik kiii...Kendi yere kaykılarak indi, pardon düştü. Hiçbirşey olmadı çok korktu. Ders falan da almadı, doyduğu andan itibaren sabrı yok beklemeye hala..Sevgili ürün tasarımcıları, bedensel yeterlilik kazanmaya başladıkları anda her işlerini kendileri görmek istiyor bu çocuklar, neden anlayıp bu duruma uygun ürünler tasarlamıyorsunuz???Keşke şu sandalyelerden olsaydı bizde de, tasarımcısına kucak dolusu sevgiler, Türkiye de de satışı olsaymış ne güzel olurmuş..




Vak' a 6:
Bu en korkutucusu..Yılbaşı gecesi ben Rüzgar' ın yatma öncesi son hazırlıklarını yapmak için odasındayım, o babası ile salonda..Bir çığlık- babadan-, bir feryat -Rüzgar' dan-..Meğersem bizim evin holü ne kadar uzunmuş, antre koş koş bitmezmiş, nasıl zor ulaştım salona ve nasıl korktum..Önce Turgut' a baktım, feci bir korku ifadesi yüzünde..Rüzgar feci ağlıyor..Nasıl sakin kaldım bilmiyorum..Hemen aldım kucağıma, yüzünü görünce öyle korktum ki..Sıyrıklar ve kızarıklıklar içinde..Koltuktan sarkarken düşmüş yere kafa üstü, az önce dağıttığı legolarının üstüne..Lego kırılmış, öyle fena..Gözünün hemen altında bir bölge de sıyrık..En çok ondan korktum..Sarıldım ve hızlıca sustu Rüzgar, "indir indir" diye bağırıp hızla geri koştu salona..Hemen doktorunu aradım..Ama giyindik, kesin gidiyoruz hastaneye..Nereye gidelim demek için aradım..Kustu mu dedi..Hayır..Bayıldı mı..Hayır..Ortalama kaç santim yükseklikten düştü..Maksimum elli..Sert zemine mi..Hayır..Götürme bir yere, birşey olmaz dedi..Nasıl yani, hayır hayır, duramam böyle..E götür o zaman dedi, ama birşey yok göreceksin..Kendi hastaneme götürdüm..Çocuk acile..Nöbetçi doktor görünce dedi ki , nasıl yani, düşmeyle mi bu hale geldi yüzü..Çocuk istismarı var!!!Evet evet, oğlumuzun bize duyduğu güveni istismar ediyor olabilir miyiz doktorcum..Legolar deyince, tüh dedi doktor abi..2 yönlü kafa grafisi temiz..Hastanenin bahçesinde dayısıyla anneannesini beklerken kahkalar atarak "baaaaat aydedeee" diye bağıran, koşan bir Rüzgar..




Kıssadan hisse:

!!! Artık ev kazaları artabilir demiştim Turgut' a..Bu adam - Rüzgar- küçük dağları ben yarattım, büyüklere de katkım oldu diyerek geziyor evin içinde, herşeye gücü yeter sanıyor, çok da egosantrik bir dönemde,dikkat edelim..Ha bir de dalıyor bazen birşeye, o anlar da daha da dikkat etmek lazım, mesela basamağın üstünde elini yıkarken öyle dalıyor ki sabunla oynamaya, ayağını nereye koyduğunun önemi kalmıyor gibi..

!!! Doktorumuz Cemal Bey son kontrolde artık ev kazaları artar, dikkat demişti..

!!! Yanıklar için vesta yanık ötüsü varmış, anında yanık bölgeye müdahele etmek için. Cemal Bey önerdi..Çok mantıklı..Bulundurmak lazım..

!!! Şimdi Rüzgar' ın peşinde mi geziyoruz..Tabiki hayır..Sadece evin hiçbir yerinde yalnız kalmasına izin vermiyoruz..Ki çok rahat izin verirdik buna..Şimdi uzun mesafeden takipteyiz..Uzun mesafeden takibi tercih ediyoruz çünkü sürekli takip edilme hissinin davranışlarını çok kısıtlayacağını ve bir süre sonra özgüvenini de zedeleyeceğini düşünüyoruz..Ama bu da uzun sürmez, bizim annelik babalık stilimiz bu yakın markajı içermiyor, o kesin, sadece yakın zamanda daha da fazla ev kazası yaşayıp iyice travmatize olmasını istemiyoruz..

!!! Anlatıyoruz, anlatıyoruz, anlatıyoruz..Düşebilirsin, yanabilirsin, çarpabilirsin, dikkat etmelisin..

!!! Daha önce de demiştim..Canı yanınca "geçti, geçti" demiyoruz, "evet, acıdı" diyoruz, niye geçsin ki hemen, canı yandıysa ağlayacak, her yaşta hem de..

!!! Çarptığı sehpayı ya da düştüğü yeri "neresi, neresi, buraya mı çarptın, al sana, al sana" şeklinde DÖV-MÜ-YOR-UZ!!!!Yarın arkadaşına takılıp düşse ve dönüp "al sana, al sana" diye arkadaşına vursa nasıl açıklayacağız vurmaması gerektiğini..Şiddeti başvurulabilir bir yöntem olarak içselleştirsin istemiyoruz..Makul ve sakin bir şekilde "çarptın sen oraya, dikkat etmen lazım" diyoruz, anlıyor, herşeyi anlıyor, emin oluyoruz..

!!! Sakin oluyoruz.."Ay ay ay" diye koşmuyoruz.."Vah vah vah" diye ağlamıyoruz..Çocuğumuzun en ufak bir sıyrıkta söylenen, minicik bir darbede sürünen, küçücük bir sorunda yatağa düşen bir yetişkine dönüşmesini istemiyoruz..

!!! Dikkat ediyoruz, çok dikkat ediyoruz, bulunan ilk "Ev Kazalarında İlkyardım Kursu" na koşa koşa gidiyoruz..

!!! Hepinizi öpüyoruz..