26 Ocak 2009 Pazartesi

Orhan Pamuk yazmış ben de koşa koşa okumuşum..


OKUYORUM/ Masumiyet Müzesi


Ben Orhan Pamuk kitaplarını severim..Kişi olarak sever miyim, yurdum mevzularıyla ilgili açıklamalarını talihsiz ve de özensiz hatta ihanet tadında bulur muyum uzun mevzu..Bence ihanet ediyor demek için kişiyi çok iyi tanımak ve de durumla ilgili ne kadar sorumluluk hissettiğini bilmek gerekir..Banane kardeşim, hiç de mesul değilim yurdum insanından diyorsa -ki diyor mu bilmiyorum- çok da varmam üstüne..Ama ben her daim mesul hissederim kendimi yurdumla ilgili her mevzuda..


Ben Orhan Pamuk kitaplarını severim..Çıktımı bir yenisi beni bir heyecan sarar...Billboard larda falan görünce, abartma kardeş diyesim gelir ama gene de parayı verip kitabı çantama attım mı evim ve güzel demlenmiş bir bardak çay özlemi sarar beni, heyecanım katlanarak devam eder..Çalışmadığımı ve de ara vermeden-yaşamsal ihtiyaçlar hariç- kitap okuyabildiğimi hayal ederim (Bu benim favori hayalimdir, annemin ki ise çay, oda dolusu kaşarlı tost ve kitap imiş çocukken, nedense söylemek istedim).. İşten izin almak fikri çok iyi hissettirir kendimi ama yaz tatili fikri bu fikirden hızla vazgeçirir beni..

Konudan sapmayalım ve de okuyorum yazıma devam edeyim..

Bu aslında "yaladım yuttum okudum" yazısı olsun..Masumiyet Müzesi..Çoktandır kütüphanemde biriken kitapları okumadan yenisini almama kararımı başarıyla uyguluyordum..Ta ki Turgut iyi seneler deyip hergün sayıkladığım Masumiyet Müzesini elime tutuşturana kadar..Nedendir bilmem bu sefer eskisi kadar büyülenmedim..Her Türk insanı gibi bir şüphe mi kapladı içimi bilmiyorum, oysaki önyargı kadar bana acı veren bir durum yoktur, en acımasız öz eleştiri oklarım yuvalarından fırlar içsel önyargı dedektörüm öttüğü anda..Ama diğer kitapları kadar bayılmadım Masumiyet Müzesine..

Gerçekçi mi gelmedi..Gereksiz uzun mu geldi (ben bayılırım aslında uzun kitaplara, uzatılmış değil uzun kitaplara)..Hikaye mi içimi sıktı..İç sıkıntısıyla okudum hep..Ama okudum, durum kendi adıma çok fena değil, iyi ki de okudum, benim de müze açasım geldi..

Kitap 30 yaşında sosyetik ama iyi eğitimli ve de kafası güzel çalışan bir adamın gayet kendine uygun sosyetik ve kafası güzel çalışan bir kızla evlilik arefesindeyken gidip bir tezgahtara aşık olmasıyla başlar..Bu aşk başta cinselliğin cazibesi gibi görünür okura..Ama sonra sosyetik zenginimiz ayrılır nişanlısından ve de düşer bu aşkın peşine..Bu aşkın peşine düştüğü yıllarda "anı" mahiyetinde ne varsa toplar (çalar?!?) ortak alanlarından ve biriktirir..Bu bazen bir toka, bazen kızımızın yemek yediği bir çatal, bazen kızımızın içtiği sigaranın kültablasına basılmış izmariti..Bu kısmı vurucu oldukça, kızımızın sigara söndürme biçimlerinden o günkü ruh halini tahlil edebilecek kadar "bir" olmuştur zengin sosyetiğimiz durumla ve aşkıyla..Final ise içimi yaktı diyim, siz okuyun bence bir kitabı..

Bu okuyorum post u değil gayet haleti ruhiye anlatan bir durum post u oldu..Benim de vardır müzem..Adına da Masumiyet Müzesi değil de "Geçmiş zaman olur ki.." ya da "Hisli geçen zamanlar" müzesi diyelim..Eserlerden seçmece sunacak olursam..Bir adet Kuzguncuk Çınaraltı ndan alınmış kültablası, bir adet Cumhuriyet Meyhanesi Türk kahvesi fincanı, onlarca adet "koca"man Turgutumla gidilmiş tiyatro bileti, Rüzgar'ın sünneti için hastene giriş kartı ve hasta bilekliği, hamile olduğumu öğrendiğim BetaHCG sonucum, gidilen tatil beldelerinden alınmış şirin ve kesinlikle elyapımı magnetler (herşeyde olduğu gibi magnet te de mümkünse handmade..), Babamın anneme yazdığı mektuplar, kimin kim olduğunu bile çoğu zaman bilmediğim ama yılda en az bir kere açıp baktığım siyah beyaz aile fotoğrafları, üniversite yıllarında yurtta arkadaşlarımızla birbirime bıraktığımız notlar ( bir tanesinde Iraz benim beyazları da yıkarsan ne süper olur yazıyor, onu bile saklıyorum), Saçlarımı ortadan ayırdığım ve sanırım obezite sınırlarını sorladığım günlerime ait vesikalık fotoğraflarım, lise montum ve eteğim hatta okul armalı t-shirt üm, Anadolu Liseleri sınav giriş belgem, veni vıdı vıcı yani..

Bence müzesi olan insanlar az bira derinlik taşırlar..Aslında çokça taşırlar demekten beni alıkoyan şey tevazu sahibi olmaya verdiğim önemdir..

8 yorum:

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

ırazcım yazım canım yatır kaldırı

Iraz dedi ki...

geliyorum o zaman hemen sana :))

Primarima dedi ki...

VALLA BİR ÇOK YORUMDA BU KİTABI İNSANLAR ZOR OKUDUKLARINI BELİRTMİŞDİ NE MUTLU SİZEE BİR ÇIRPIDA OKUMUŞSUNUZ:)

Iraz dedi ki...

Aslında Orhan Pamuk'u çok zor okuduklarını söyler çoğu okur..Ama ben hep bir çırpıda okudum..Sanırım onun o derin tahlilleri benim derin Mesleki açlığımla örtüşüyor :))

İpek Aral Kişioğlu dedi ki...

Kitabı okuyalı 3-4 ay oldu sanırım. Üstünden zaman geçince şunu farkettim; bu romanı sevdim mi, sevmedim mi diye düşünmek romanın kendisini düşünmekten daha fazla zamanımı almış. Sanki nobel ödüllü bir yazarın her romanını sevmek zorunluymuş gibi, ben de Masumiyet Müzesini sevmek için kendimi zorluyorum adeta. Romanda kendim de ufak çaplı bir koleksiyoner olduğum için koleksiyonerlik hallerinin anlatımı en sevdiğim taraf oldu.

Iraz dedi ki...

İpek,
Ben de seninle aynı şeyleri hissettim aslında..Sevip sevmediğimi düşünmedim de- çünkü zaten ilk 100 sayfada diğer kitapları kadar sevmeyeceğimi anlamıştım- daha çok ruh hali koleksiyoneri gibi geldi bana..Bu çok cezbetti beni..

xxx dedi ki...

ben şu anda okuyorum..yarıladım gibi.. O.P. delisiyim bende...Okudukça bende, koleksiyon yapma hevesi oluştu, garip ama.. eşim okudu btirdi, hiç beğenmedi..

Iraz dedi ki...

bitince tekrar konuşalım :))