21 Şubat 2011 Pazartesi

Bir öncesi, bir sonrası, büyümeye dair..

Tamam sonunda!!!

Uzun zamandır bilgisayarımda ve aklımda bir adet "to do" list ile dolaşıyorum, tekrar ajandalı günlerime dönmem lazım aslında..İlk seminer 23 Ocak' da idi,konusu Çocuk Olmak ve Pozitif Disiplin idi, kalabalık ve sohbet doluydu, ben o kadar keyif aldım ki!!!Ki en önemli kısmı bu sanki, "iş" olmaktan öte "keyif" ise,iyi gidiyor herşey..
İlk seminere gelemeyenler notları ulaştırmamı istediler,ama tabiki hiç not tutmadım :)
Slide gibi şeyleri sanal bir ortama yükleme konusunda çok başarısız, bilgisiz ve ötesi isteksizim.Ama gözümü kapatıp beyin fırtınasını başlattığımda:

Kuralsız bir hayat düşünemiyorum..Hele de çocuklar için..Temel ihtiyaçları kendilerini güvende hissetmek iken, nasıl olurda kuralsız bir ortam onlara iyi gelir..İçselleştirmek istedikleri düzen; rutinleri olan ve tutarlı mesajların verildiği bir ortamdır aslında..
Sonra çok küçüklerken en temel motivasyonlarından biri "onaylanmak" tır çocukların..Onaylandıkça kendilerini "iyi" hissederler..O yüzden işte sizi sevindireceğini tahmin ettikleri birşey yaptıklarında taaa gözünüzün içine bakarak onay beklerler..Anne bak nasıl da iyiyim..Sizden "iyi" olduğuna dair mesajı aldığında hem kendiyle hem de dünyayla ilgili kararlarını verir çocuklar..Ben iyiyim, dünya güzel bir yer :)

Burada dikkat edilmesi gereken bu mesajı verirken abartmamak, çocuğun doğal hallerine ve sorumluluklarına değil sürece vurgu yapmaktır..Yani "aferin ne güzel yaptın bu kuleyi" değil, "güzel bir kule oldu bu" deyip "seni görüyorum" mesajını sağlam vermek gibi..Biz yetişkinler için bile onaylanmak çok önemli bir motivasyon kaynağı iken, çocukların da hoş sözler duymaya ihtiyaçları vardır tabiki, ama çocuk temel "başarı" duygusunu içinde yaşamaktadır..Ve illaki süreç odaklıdır..Önceleri kendi içsel motivasyonu için hareket eden çocuk bir süre sonra aferin için yapmaya başlayabilir ya da aferin duymazsa eksik kalabilir birşeyler.Ben duyduklarımdan bir kolaj yapıyorum hemen.."Aferin, bak yedin hepsini (doyana kadar yese yeterli bence), aferin ne güzel oturuyorsun sen(niye, oturmamak kötü birşey mi, ama ben şimdi kalkıp bir oyuncak almak üzereydim), aferin ne güzel ezberlemişsin o şarkıyı (ezberlemek için uğraşmadım, sevdiğim içn tekrar tekrar söylettim anneme;ama artık uğraşayım bu kadar güzel birşeyse ezberlemek), aferin yatağını toplamışsın ( görevim değil mi zaten)..Uzar uzar uzar..Çocuklar parantez içindeki cevapları vermiyorlar tabiki..Ama hissediyorlar bilinçaltlarında, kayda alıyorlar herşeyi..Peki sonra ne oluyor? Onaylanmaya alışmış çocuklar yaptıkları herşey için onay bekleyen üzgün yetişkinlere dönüşüyorlar..İçsel motivasyon için değil, dış kaynaklardan sunulacak onay için hareket eder hale geliyorlar..Sevgiliden, patrondan, hayattan..Onaylanmak için nefes alıyorlar adeta.. "Ben buyum" deme cesaretlerini de kaybetmiş oluyorlar bir miktar..Hayat bu kadar çok "aferin" sunmuyor hiçbirimize..

Ve asıl konuya dönersek..0-3 yaş arası çocuklar dünyanın nasıl bir yer olduğuna karar verirler, hani "7 çok geç" diyorlar ya, bence bu slogan "3 çok geç" şeklinde değişmelidir..Bu dönemde yaşanan tüm "ben" ve "benim" krizleri hem anne hem de psikolog olarak kabulumdur..Saygıyla izlerim oğlumu, öncelikli ihtiyacı "ben de varım" ve "benim dünyam" demek iken ona, "ama paylaş oyuncağını, ay bak ben çok üzülüyorum, sevmicek seni artık arkadaşın, bla bla bla.." demem..Zaten onun küçücük dünyasına aynı anda bu kadar "sevgisiz" mesaj göndermem, onun ihtiyacı "benim" diyebilmek iken "ama ona ver" demem, sonra "herşeyin zamanı var" der çocuğuma sarılır, hissiyatı doğrultusunda motive ederim onu minik minik..
Bir de tek mesaj meselesi var..Annenin ve babanın hatta bazı ailelerde anneanne, babaanne ve dedelerin tavırlarının birbirini tutması meselesi..
Ve sonradan "evet" e dönüşen "hayır" lar, "hayır" a dönüşen "evet" ler..Keşke karışmasa minicik zihinler bu kadar..Net olmamız öyle önemli yol haritaları ki çocuklarımız için..

Ve çocuklar da duyuyurlar..Evet evet duyuyorlar ve anlıyorlar..Çocuğun yanında "aaaaaa, asla süt içmez ki o" derseniz şahane bir pekiştireç yaratmış olursunuz, bunu duyan çocuk "içmediğimin onayı alınmıştır,aynen böyle devam" diyecektir rahatlıkla..Ya da "hiç dinlemiyor beni, bıktım artık, ne yapsam olmuyor" dediğinizi duyarsa arkadaşınıza, hakkında sürdürülen negatif hislerle dolu bu diyalogdan etkilenmemesi mümkün olur mu sizce..Yani; lütfen çocuğunuzun yanında onun hakkında negatif geri bildirimlerle yüklü diyaloglardan kaçının..

Bir de ödül ve ceza..Ödül ve ceza yetişkinlerin değerlendirmesidir..Bunun çocuk üzerinde ezbere almanın ötesinde bir etki yaratması pek olası değildir..Ceza alçaltıcıdır ve bunun "öğretici" bir tarafı yoktur..Öğrenmenin en etkili yöntemi "sonuçları deneyimlemek" ve yeni kararlar almaktır..Ceza ise bir başkasının kararlarının , anne ve babası da olsa, çocuk üzerinde tatbikidir..Ödül hakkında hislerim "aferin" ler hakkında hissettiklerimle aynı temelde..Yani bırakmalı çocuk her deneyimi kendi dünyasında değerlendirip "kendi kararlarını" oluşturabilsin..

Ve son olarak birkaç kolaylaştırıcı..Çocuklarınızla onların göz hizasından iletişim kurmaya dikkat edin, sizin en az iki katınız bir "dev" in yukardan yukardan konuştuğunu düşünün..En azından kritik anlarda bunu yapın, daha hızlı sakinleştiklerini göreceksiniz..Sonra bilen bilir, nature versus nurture gibi bir başka başlık açmalı bence psikoloji biliminde, "sezen anne" mi "bilen anne" mi..Şehir hayatı ve internet herşeyi bilebileceğimiz gibi bir yanılgıya düşürdü hepimizi..Google Teyze'ye soruyoruz, cevaplıyor, -evet bence google dişi :)- ama mesele bu adar basit olmamalı..Şunu yapabilmeliyiz sanki;içe dönüş/ içe bakış..Bir bakın içinize..Ne der iç sesiniz? Google dan önce kendinize sorun, biliyorsunuz aslında cevabı, ama örttünüz üstünü teknolojiyle, bilmek ihtiyacıyla, didaktik doktorlarınızın katı cümleleriyle, ve yaşamsal kaygılarla..Ama çocuğunuzu yetiştirirken lütfen "sezgi" lerinizi es geçmeyin..Ve lütfen iyi izleyin çocuğunuzu..Siz ondan bir yetişkin yaratmayın, yetişkine dönüşeceği zamanlarda kendi olabilmesi için destekleyin ve ihtiyaç duyduğu anlar dışında bırakın kendini yaşasın, bırakın sakince "kendi" olabilsin..

...

Yaklaşık iki buçuk saat idi ilk seminer,bunları konuştuk uzun uzun, konuştuk diyorum çünkü diyalog her zaman monolog karşısında daha güçlü durur benim mesleki yaşantımda..
Ve ikincisi var bu pazar
, "2 yaş sendromu, ve 3 ve 4.."
Hep der durur hem danışanlarım hem arkadaşlarım.."2 yaş sendromu dedik, yaşadık, ama bitmiyor ki"..

Evet bitmez çünkü adı "büyümek"..



...

"Pozitif Disiplin ve Çocuk Olmak" seminerinin tekrarı ise 27 Mart Pazar günü saat 12:00-14:00 arası Ankara' da Binbir Çiçek Montessori Önokulunda, Sevgili Hilal ve Ankara' lı annelerin ev sahipliğinde..Şimdiden teşekkürler nazik davetiniz için..Detaylı duyurumu yapacağım daha sonra tekrar..



...

Ve son söz: Büyümekse bu serüvenin adı, asla tek başına çocuk için değil, hep birlikte büyümek..


15 Şubat 2011 Salı

Kreş, Oyun Grubu, Ev..Hangisi??

Az önce kuzenimden geldik, Rüzgar ve ondan iki ay küçük Emir oynadılar saatlerce, biz de kreş muhabbeti yaptık beklendiği üzere, bizim küçük adamlar Eylül de "3" yaş denen psikolojik sınırı geçmiş olacaklar çünkü..

Eve gelince baktım kim ne yazmış diye, Aslı yazmış, okuyun derim..

Bana en sık sorulan sorulardan birkaçı ile yapsam açılışı..

Oğlum/ kızım 18 aylık, artık ona yetmediğimi hissediyorum(?), kreş arıyorum, ne dersiniz?

Bizimki okula gitmem diye tutturdu,3 yaşına da geldi, ne yapsak acaba, hazır değil galiba..

"Kapıdan bırak git, ağlar ağlar susar" dediler, ne yapalım?


Uzar uzar uzar uzar bu liste..

1) Üç yaşına kadar bir çocuğun en temel ihtiyacı "ben" ve "benim" duygusunun tatmin edilmesidir, mümkünse bu sürenin çok büyük bir kısmını mekansal aidiyetle geçirmesi ve çocuğa hep aynı kişinin bakması en sağlıklı yöntemdir..Yani sıkça bakıcı değiştirmeyin, anne bakabiliyorsa şahane ama olamıyorsa da mümkün olduğunca aynı kişiyle geçirsin ilk 3 seneyi..Peki nerede? Evde!!!Parklar, sokaklar, bakkal, manav, süpermarket sizin..Buralar da sizi örnek alarak sosyalleşebilir çocuğunuz, ama 0-3 yaş aralığının en temel ihtiyacı "güvendeyim" duygusunun tatminidir, "ne kadar da sosyalim, yaşasın" gibi bir duygu durumu yoktur çocuğun, bu yetişkin dünyasına has bir yanılgıdır..

2) "Ama her taraf beton, birini görünce yabani gibi arkama saklanıyor" diyorsanız..O zaman önce model olun..Bakkala günaydın deyin, birgün o da diyecek..Komşularınıza selam verin, o da hızla taklit edecek, sıkça misafir ağırlayın, bayılacak!!! Ve bir de oyun grupları kurun..4 çocuklu bir grup ideal..Size gelsinler, siz onlara gidin..Etrafında olun, tekrar ediyorum, 3 yaşına kadar bu dünyanın nasıl bir yer olduğuna karar verecek çocuğunuz, siz yakınlarda olmazsanız "bırakılmışlık" hissi bünyesini hızlıca teslim alabilir, aksi de pek tabiki mümkün ama nadir..Oyun grubu evet..Yapılandırılmış bir ortam hazırlayın, yere bir örtü serin mesela,küçük minderler atın.."Sizin için hazırlandık" duygusunu yaratın ve yaşatın, çok heyecanlanacaklar!!!Bütün oyuncakları dökmeyin, minik aktiveteler hazırlayın hepsinin ilgileneceği..45 dakika oldukça yeterli bir süre..Aç ve uykusuz olmamasına dikkat edin, tadını çıkarabilsin..Sonra da bir serbest oyun zamanı yaratmak ideal, oyuncaklarla vakit geçirebilecekleri..Sakın bunu "gün" e çevirmeyin..Çocuğunuzun peşinde yemesi için elinizde poğaça gezmeyin, mesele yemek değil oynamak :) Ve sosyalleşmek(bu sözcük azıcık antipatik hale geldi ağızlara sakız olması sebebiyle..) Ve mümkün olduğunca sessiz kalın, çocukları izleyin, az müdahele ile nasıl bir ahenk tutturduklarına inanamayacaksınız..

3)Para verip oyun grubuna götürelim mi? Evet götürün ama 3 yaşından küçük ise çocuğunuz "anneli oyun grubu" tercih edin.."Siz bırakın alışır" diyenlere inanmayın, bu öğrenilmiş çaresizliktir.."Ağlasam da gelmeyecek" diyen çocuk susar..Yakınlarında olun ama siz oynamayın o oynasın, eşlik edin ama bırakın o kule yapsın ya da yapamasın..Yapamadığı haller de ona zevk veriyor, çocuklar sonuç değil süreç odaklıdır..Kaygılıysanız da bunu belli etmeyin, çocuklar duygu dedektörleridirler, anında bu duygu çekip alınır ve itinayla size duygu sömürü olarak geri dönebilir:) İlgilenmiyor mu, gidelim mi diyor, biraz deneyin ama çok ısrarcı olmayın..

4) Kreşe ne zaman gitsin peki? 3 yaşına kadar gitmesin mümkünse, 3 yaşında ise minik adımlar atın, önce 1 saat, sonra 2 saat, ve yavaşça arttırarak..Önce haftada 1-2 gün, keyif alıyorsa sonradan arttırarak ve "bırakıp gitmeyerek"..Alışana kadar orada olun, sınıfında olmanıza gerek yok, müdürün odasında bekleyin mesela, bin tane soru sorun bu esnada, çocuğunuzu teslim ediyorsunuz, bu en doğal hakkınız..Çocuğunuza yakınlarda olduğunuzu söyleyin..Ve en geç 2 hafta sonra "ben artık gidiyorum ama geleceğim şu saatte" deyin, asla bir anda ortadan kaybolmayın..

5)Neye göre seçeceğim kreşi? Çocuğunuzun ihtiyaçlarına göre, konforlu ve süs olmayan bir bahçe ( kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır), sağlıklı yemekler ve iyi bir öğretmen..Müdür ve bina önemli olsa da anaokulu tecrübesi olan ve oyun grupları yapan bir psikolog olarak biliyorum ki bu işin en önemli kısmı öğretmen..Öğretmeniyle tanışın ve çocuğunuzla geçirdiği bir zaman dilimini gözlemleyin mutlaka..

6) Peki siz ne yapıyorsunuz? Rüzgar 2.5 yaşında..Benim yaptığım anneli oyun gruplarından birine katılıyor..Yapılandırılmış ortam, sessiz kalıp izleyebilen anneler, ve hazırlanmış aktiviteler, 45 dakika oyun ve sonrasında serbest zaman..Ekim' e kadar kreşe gitmeyecek..Ekim' de ise "gerçek"ten bahçesi olan,işini seven bir öğretmenin olduğu, akademik olarak içi çok boş olmayan ama eve ödev göndermeyecek kadar çocuğun doğasına saygı duyan bir okula gidecek..Önce haftada 3 yarım gün, sonra severse 5 yarım gün..Asla tam gün değil..Evde olmaya ihtiyacı olacak hala biliyorum..Belki uykusu gelecek ve evde uyuyacak, hiç sanmıyorum uyku fobik oğlumun böyle bir beklentisi olacağını, ama evde ve benimle ya da babasıyla olma ihtiyacını karşılayacak böylece..Beraber kek yaparız, çıkar gezeriz, oyun oynarız..Rüzgar' a asla okula gitmek istiyor musun diye sormayacağım mesela..Bu anne babanın vereceği bir karar, çocuğun kararı olamaz;ama işaretleri gözlemleyeceğim..Ben de her anne gibi oğlumu tanıyorum, keyif alıp almadığını anlayabilir ona göre bu kararımı erteleyebilirim ya da "yanlış yaptım okul seçiminde" deme yürekliliğini gösterebilirim ..4 yaşından sonra ise tam gün gidebilir, ama yine şart değil..O zaman ufacık da olsa Rüzgar' a sorabilirim ne istediğini..

İşte böyle, ben şimdi gidip oğlumun zaten örtülü olan üstünü bir daha örteceğim ve yüzünde bir gülümseme oluşana kadar öpeceğim..

İyi geceler..

13 Şubat 2011 Pazar

Aile İçi İletişim Seminerleri-2




İlk semineri geçen hafta yapmışım gibi gelse de az kaldı 1 ay olmasına..Kendime sözümdü ayda bir yapmak..Geçen sefer oldukça kalabalıktık, sanki sohbet ettik, sanki birbirimizden çok şey öğrendik, sanki bunu sık sık yapalım dedik :)

Zamanı geldi çattı..Sıra ikincisinde.Populer deyimiyle "terrible two"..2 yaş sendromu..Ve hemen arkasından gelen yorumlar..3 yaş sendromu, 4 yaş sendromu..

Duyuru bir kez de burada:

AİLE İÇİ İLETİŞİM SEMİNERLERİ-2
“Çocuk Oluyorum; 2 Yaş Sendromu, ve 3, ve 4..”

“Benim küçük bebeğim bir çocuğa dönüşüyor ve ben nasıl davranmam gerektiğini bilemiyorum...”

Eyvah çocuğum 2 yaşında diyor ve kaygı dolu bir şaşkınlık mı yaşıyorsunuz?

2 yaş civarında başlayıp devam eden davranış değişiklikleri ile nasıl başa çıkacağınızı bilemiyor musunuz?

...

"Çocuğum artık 2 yaşında değil ama değişen birşey yok, krizler devam ediyor" diyor musunuz?

“2 yaş sendromu” tanımı hayatımızın bir parçası, peki ya 3 yaş, 4 yaş ve sonrası..Sizi bekleyen süreçten haberdar mısınız?

Uçlar arasında gidip gelmek, bir çocuğun gözünden bu tartışmaya kulak vermek, empati yeteneği güçlü bir ebeveyne dönüşmek, gerçek vak’a örneklerini dinleyip fikir üretmek için Uzman Psikolog Iraz Toros Suman’ ın konuşmacı olduğu Aile İçi İletişim Seminerleri’ nin ikincisine, 2 yaş sendromu ve sonrası hakkında konuşmaya davetlisiniz..


Tarih:
27 Şubat 2010, Pazar,
14:00- 16:00
Yer:
Bizden1e, Kişisel Gelişim Merkezi, Bostancı
Ücret:
25 TL.
Kayıt ve Bilgi Almak İçin: iraztoros@yahoo.com

* Katılım kontenjanla sınırlıdır.Katılmak isteyenler 25 Şubat Cuma gününe kadar kayıt yaptırabilirler.

***
1980 doğumlu Iraz Toros Suman, İstanbul Bilgi Üniversitelerinde aldığı psikoloji lisans eğitiminin ardından bir kadın sığınma evinin kurucu müdürlüğünü yaptı. Bu deneyim aile içi iletişim problemlerinin geldiği son noktaya şahit olmasını; böylece çocuklarla çalışmanın önemini kavramasını sağladı.Bu dönemde uzmanlığını tamamladı ve tezini “aile içi şiddet” üzerine oluşturdu. Kadın sığınma evinde kurduğu oyun odası herşeyin başlangıcıydı. Sağlık bakanlığı çalışanı olarak geçirdiği yıllarda çocuklarla ilgili ölçme-değerlendirme süreçlerinde aktif olarak yer aldı.Normal gelişim gösteren çocukların yanısıra farklı gelişim gösteren çocuklarla bol bol çalışma fırsatı bulan uzmanımız, 2009’dan beri “Iraz’ ın Oyun Grupları” adlı oluşumu ile alternatif eğitim modellerinden esinlenen aktiviteler yaratarak ebeveyn katılımlı oyun grupları düzenliyor. Toros Suman aynı zamanda,İstanbul’ da özel bir merkezde aile danışmanı olarak çalışmakta.

4 Şubat 2011 Cuma

ruh halim..



budur :)

ve bu:



şimdi yatmaya gidiyorum ben, uyumadan önce önemli işlerim var, hayal kurmak gibi...

2 Şubat 2011 Çarşamba

İngilizce Oyun Grubu

Pek sevgili arkadaşım Yasemin' in beni çok heyecanlandıran duyurusunu paylaşmak istiyorum sizinle..Kardeş okul, kardeş şehir, vs..Tam olarak böyle hissediyorum; kardeş oyun grubu :)

Buyurun okuyun:
Çocuklar için 0-5 yaş arası dönem yabancı dil öğrenimi açısından büyük önem taşır. Doğumdan 5 yaşına kadar geçen dönemde çocuğun beynindeki nörofizyolojik mekanizma çok faaldir ve dil otomatik olarak beyne kaydedilir.

Dil eğitimi söz konusu olduğunda; çocukların yaratıcılıklarını canlı tutarak ve aktiviteler eşliğinde stimule ederek onları okul hayatına hazırlamak çok eğlenceli bir alternatiftir.

Bundan dolayı 24-36 ay ve üzeri çocuklar için hazırlanan İngilizce Oyun Grubu; çocukların yaşıtlarıyla sosyalleşirken yabancı dil öğreneceği sıcak bir ev ortamı sağlamayı amaçlamaktadır.

Yapılan eğlenceli aktivitelerle çocukların yabancı dile olabildiğince maruz kalması, sonraki dönemlerde çocuğun dili sevmesinde, aksansız konuşmasında ve gelecekteki yabancı dil eğitiminde büyük öneme sahiptir. Bu nedenle oyun grubu etkinliği süresince kullanılan dil sadece İngilizcedir. Bütün yönergeler İngilizce olarak verilir. Annelerle kurulacak sözlü iletişimde hedef çocukları desteklemek olacaktır.

Eğitim programı sadece yabancı dil öğretimine değil çocukların psikomotor becerilerinin gelişmesine, sosyalleşmelerine ve iyi bir eğitim almalarına yöneliktir. Çocuk eğitimi bir bütündür ve işbirliği ile sonuca ulaşabilinir. Bundan dolayı ailelere evde çocuklarının gelişimine katkıda bulunabilecekleri aktivite ve bilgi desteği sağlanacaktır. Yabancı dil gelişiminde tekrar ve süreklilik çok önemlidir.Uzun süreli eğitim planlaması en sağlıklı sonucu almak ve hedeflere ulaşmak için büyük önem taşımaktadır.

Oyun grupları haftada 1 gün, ortaklaşa belirlenen zamanda 1 saat süreyle olacaktır. Katılım en az 4, en fazla 8 çocukla olacaktır. Grupların sayıları çocukların yaşlarına gore farklılık gösterebilir. Programlar her yaş grubunun yapısına göre özel olarak hazırlanmıştır.

Oyun gruplarına katılmak için malzeme alma gerekliliği yoktur. Ancak zaman zaman ailelerden atık material, eski t-shirt gibi malzemeler istenebilir.


1981 doğumlu Yasemin Bayraktar Gazi Üniversitesi, İngilizce Öğretmenliği Bölümü mezunudur. Çeşitli anaokullarında İngilizce branş öğretmeni olarak çalışmış ve çift dilli okul öncesi eğitim programları hazırlamıştır ; “Yabancı Dil Konuşan Anaokulu Öğretmeni ’ sıfatıyla bu programların içinde aktif görev almıştır. Okul öncesi dönemde dil eğitimi ile ilgili günceli takip edebilmek için İngiltere’de geçirdiği eğitim döneminin ardından “Minigon and Friends” adlı okul öncesi çocukları için hazırlanan bir kitap projenin Yaratıcı Fikirler Ekibi’nde yer almıştır. Şu anda farklı kurumlarda çocuklar ve öğretmenler için eğitim programları hazırlamaktadır.

Oyun gruplarına katılım ve detaylı bilgi için:
yazbayraktar@gmail.com
534 855 36 56

...

Biz Rüzgar' la başlıyoruz, önce oynamak sonra da kulağına takılan, aklında kalanların tadını çıkarmak için!!!